Başlarken…

Bütün yaz boyunca aklımda bir yemek bloğu başlatma fikri vardı. Öncelikle nasıl bir blog olacağına karar vermem gerekiyordu. Ne yazacaktım? Yemek yapmak konusunda uzman olduğumu iddia etmek gibi bir niyetim yok; ama yemek yapmayı, yeni tarifler denemeyi çok seviyorum. Beni üniversite yıllarımdan tanıyanlar, yemek yapma sevgimi bilmezler; çünkü o zamanlar ne yemek yapmaya ilgim vardı ne de yemek yapmaktan anlardım. Lisedeyken arkadaşlarımın büyük bir kısmı ev işlerine, yemek yapımına yardım ederlerdi. Bense ev işlerine yardım etmek zorunda olmadığım ve yemek yapmayı bilmediğim için içten içe gurur duyardım. Neden mi? Çünkü bizim evimizde çocukların tek sorumluluğu ders çalışmaktı; onlar, temizlik, yemek yapmak, alışveriş gibi zaman alıcı işlerle uğraşmamalıydılar. Ayrıca ev işleriyle uğraşmamak, yemek yapmayı bilmemek demek, Türkiye’de birçok kız çocuğunun otomatik olarak sokulduğu ev kadınlığı rolüyle benim hiçbir ilgimin olmadığının bir başka kanıtıydı gözümde. Küçücük bir beldede yaşayıp da annesi çalışan tek çocuk olmak da vardı zaten gururlanılanlar defterinde.

Space Needle ve Puget Sound

Üniversite yıllarında, ilk önce, yurt odalarında kebapçılardan ısmarladığım yemekler, param azsa lahmacunlar, en olmadı ekmek arası kaşar peyniriler yediğim bir dönemden geçtim. Sonra, eve çıkınca, yapılma mantığı değişmeyen sulu yemekleri yapıp arada sırada karnımı doyurmayı bildim. Yaptığım yemeklerin pek bir özlelliği yoktu. En fazla sağlıklılık konusunda iyi not alırdı pişirdiklerim. Kız kardeşimle (benden büyük olur kendisi. Buradan açıklama ihtiyacı duyuyorum; onu görenler onun benden küçük olduğunu düşünüyorlar) paylaştığımız Şişli’deki evimizde bir tane bile yemek kitabı bulunmazdı. Aklımıza ne gelirse önce soğanları sote eder, içine pişireceğimiz sebzeyi koyar, üzerine su ve biraz domates salçası ekleyip sebzeler yumuşayıncaya kadar pişirirdik. Böyle yemek yapmakta hiç bir sorun görmüyorum ben; ama her yemeği bu şekilde hazırlamak pek de tercih edeceğim bir şey değil. O zamanlar hiç de umurumda değildi nasıl yemek yaptığım. Canım, yapması zor bir şeyler istediğinde telefonu elime alıp anneme sipariş verir ve o hafta sonu Yalova’ya annemleri ziyarete giderdim.

Okul bitti, işe girdim. Bir yıl çalıştıktan sonra akademik kariyer yapmak için ilk adım olarak gördüğüm mastır programına başladım Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nde. Burada Oegstgeest’deki bir prefabrik yurtta, site demek daha doğru olur, başka ülkelerden ev arkadaşlarım oldu. Almanya, Çin ve Yunanistan’dan geliyordu ev arkadaşlarım. Yemek repertuarımı geliştiren Yunan arkadaşım (benim için ev arkadaşlarının en ideali) Katerina oldu. Yemek yapmayı ondan öğrendim desem çok da abartmış olmam. Katerina sayesinde yemek ufkum biraz daha açıldı ve kendi tariflerimi yaratmaya başladım. Kendi tariflerim de genelde vasat bazen de vasatın biraz üstünde sonuçlar verdi. Yemek yapmak konusunda arpa boyu da olsa bir yol kat etmiş olmam, beni bu konuda heyecanlandırmaya yetmedi. Yemek yapmak, karnımı doyurmak için bir mazeretti.

Ranier Yanardağı

On yedi ağustos, iki bin altı yılında Amerika’ya taşındım. Seattle’dan feribotla yarım saat uzaklıktaki Bainbridge Adası’nda yaşamaya başladım. Şirin bir mutfağım vardı. Yine karnımı doyurmak için yemek yapıyordum ve ne pişirdiğime dikkat etmiyordum önceleri. Aynı yılın Noel tatilinde o zamanlar erkek arkadaşım, şimdilerde eşim olan Stephen’ın ailesiyle tatili geçirmek için Arizona’ya gittik. Stephen’ın babaannesi Dell, bize iki tane yemek kitabı armağan etti. Bunlardan biri “The America’s Test Kitchen: Family Cookbook“, diğeriyse “Betty Crocker’s Cooking Basics: Learning to Cook with Confidence“. Sanırım mutfak hayatımın değişmeye başlamasının miladı oldu bu hediyeler. Zamanla ne pişirdiğime, nasıl pişirdiğime, nasıl malzemeler kullandığıma dikkat eder oldum. Geçtiğimiz yaz da kendi mutfağımda olup biteni paylaşmaya karar verdim.

Terastan Seattle manzarası

Daha önce de dediğim gibi, yemek yapmak konusunda uzman değilim. Kimseye yemek yapmayı öğretmek gibi bir iddiam da yok. Bu yüzden de biraz tereddüt ettim önceleri bu bloğa başlayıp başlamama konusunda. Biraz da utangaçlık var tabi. Ama benim için önemli olan, yapıp yemekten zevk aldığım tatları paylaşmak; biraz da hayatımda neler olup bitiyor bunlardan bahsetmek. Bloğun bu kısmı daha çok arkadaşlarım için. Ne yapıp ne ettiğimi herkese tek tek anlatamıyorum. Buradan herkese seslenmiş olurum diye düşündüm.

Napa Vadisi'nde

Batıdan’ın nasıl bir blog olacağına karar vermiş oldum yazın ortalarına doğru. Bu sefer de kendi mutfağımda, kendi kap kacağımla daha iyi yemek yapıyorum ben diye düşünüp, ilk yazımı sonbaharda yazmaya karar verdim. Burada hemen açıklamam gerekiyor, ben Seattle’da Washington Universitesi’nde doktora öğencisiyim; ama eşimin okulu Boston’da olduğu için son iki yıldır Boston’da yaşıyoruz. Yazı Seattle’da geçici olarak kiraladığım dairemde geçirdim. Bir de ev arkadaşım vardı. O yüzden Boston’a dönmeyi bekledim yazmaya başlamak için. Eylül başında döndük Boston’a. Evimi temizleyip, mutfağımı düzene koydum. Tam başlayacağım yazmaya, hayatımızı karmaşaya dönüştüren, düzenimizi alt üst eden gelişmeler yaşadık. Sonuç? İlk yazımı kasım ayında yazmış oldum.

Mutfağım

İlk yazımla birlikte bir de tarif vermek istemiştim; ama bu yazı gereğinden uzun sürdü. Şimdilik bir de neden “Batıdan”, onu anlatıp  bu yazıyı noktalayayım. Amerika’dan yazıyorum, bir de şu an Boston’da olsam da, eşimin okulu bitince buranın da batısına taşınacağız (büyük ihtimalle San Francisco’ya).  Batı kıyısı benim için tazeliği, modernliği, açık fikirliliği, pek fazla dokunulmamış doğayı, yaratıcılığı,  saflığı simgeliyor, bana kendimi iyi hissettiriyor. İşte bu yüzden Batıdan.

5 Comments (+add yours?)

  1. Caglar
    Nov 21, 2011 @ 08:33:17

    Ayy ilk yazinin ilk yorumunu yapmanin hakli gururunu yasiyorum Serap’cim 🙂
    Cok sevindim basladigina, hikayeni okumak da superdi! Tariflerini sabirsizlikla beklemekteyim.

    Reply

  2. Deniz
    Nov 21, 2011 @ 12:31:07

    yerim! seni de, blogunu da, yemeklerini de. cok ozledigim bir cok seyin -ve bizzat senin- karsiligi oldu cumlelerin. bize Bati’dan ses, soluk ve tazelik vermeye devam et Serap’cim cunku Dogu bazen cok karanlik olabiliyor.. istanbul bile.

    Reply

  3. rumma
    Mar 24, 2012 @ 02:03:29

    Mutfağınıza bayıldım..:)

    sevgiler

    Reply

  4. seyiell
    May 09, 2012 @ 10:13:24

    Merhaba, teşekkür ederim. Mutfağımı çok seviyorum; ama bir aydan kısa bir süre içerisinde taşınıyoruz. Yeni evimin mutfağı çok küçük. Yerleşince yeni mutfağın da fotoğrafını koyacağım buraya.

    Benden de sevgiler,
    Serap

    Reply

  5. Trackback: Limon Kokusu « Batıdan

Leave a comment